Bal'a Elveda

Spor (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 14.04.2018 - 00:00, Güncelleme: 14.04.2018 - 00:00 3613+ kez okundu.
 

Bal'a Elveda

Bal'a Elveda Vedalar hüzünlüdür. İçimiz buruk mu buruk. Oysaki mazimize geri dönüşü nasıl da içten içe arzuluyorduk. Bu ligde ismimizin var olmasını bile hak etmediğimizi düşünüyorduk. Tutunmak yerine sıçramanın gerektiğini söyleyip duruyorduk. Gel gelelim zaman su gibi akıp gitti. Arkamıza dönüp baktığımızda konuşulacak çok şey,  yazılacak çok metin, söylenecek çok söz, anlatılabilecek çok hikaye var. Zamanı mı? Bence değil! Lig başlamadan önce bilinçlendirici yazılar yazmayı kendime vazife edindim. Olası gidişatın önlemlerinin alınabilmesi için defalarca çağrıda bulundum. Bugünleri görerek kalemimle neyin nasıl yapılması gerektiğini itinalı bir şekilde izah ediyordum. Kıymeti ele avuca geldiğinde çar çabuk kıymetsizleştirebileceğimizi hesap ederek yön tayinleri gerçekleştiriyordum. Popülist yaklaşımlardan uzak duruyordum. Reklam kokan hal ve hareketlerden oldum olası hiç ama hiç haz etmemiştim. Saman alevi gibi yanıp sönen boş ve suni gündemlerden hiçbir şey elde edemeyeceğimizi defalarca dile getirmekten geri kalmıyordum. Varlığa sahip çıkılmasının bu ilçede yaşayan her bireyin üzerinde bir görev olduğunu belirtip, duruyordum. Her şeye rağmen sezonu belirsizlikler içinde açıyorduk.  Koca çınarı kimsesizliğe terk ediyorduk. Dümeni yönetsel manada ehliyet ve liyakattan uzak, tecrübesiz kardeşlerimize teslim ediyorduk.  Yükün taşınabilecek cinsten olmadığını görmezden geliyorduk.  Fedakarlıklarla ancak bir yere kadar gidilebileceğini hesap edemiyorduk. Vurdumduymazlık ve nemelazımcılık tüm çevremizi sarıp sarmalıyordu. Olup biten kimsenin umurunda değildi. Sessiz çığlıklar kulaklarda hafif bir çınlamaya yol açacak takatte bile değildi. Ev sahibi olduğumuz haftalarda dahi tribünlerimizde yeller esiyordu. Küskünlük ve terk edişler güncel mevzularımız arasında oluveriyordu. Yönetim değişikliğinin şart, sürece el atılmasının elzem olduğunu her cümlede vurgulayıp duruyordum. Kabus bir türlü bitmek bilmiyordu. Haftalar ilerledikçe uçurum daha da yakınlaşıyordu. Tarihin ilelebet silinmesine yönelik uygulamalar hız alıyordu. Yaprak dökümü bir roman olmaktan çıkıyor, gerçeğin ta kendisine dönüşüyordu. Tıpkı Nuh’un gemisi gibi bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar inanan kalmıştı. Okyanusa açılmak yerine sağ salim karaya oturmak derinden bir nefes almaya yetecek ve artacaktı.  Değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu hatırlayıveriyorduk. Müzmin ve kronik ağrı yerini sancılara bırakıyordu. Bir el değiyordu! Toparlanma başlıyor, uçurumun kenarından sıyrılıyorduk. Ayağa kalkmaya çalışsak da gücümüzü toparlayamıyorduk. İnananların sayısı artıyor, birliktelikten kuvvet doğuyordu. Küskünler barışıyor, tribünler şenleniyordu. İşler yoluna girmeye başlıyor, tali yoldan anayola bağlanıyorduk. Geçiş üstünlüğü alabilmek için gaza bastıkça basıyorduk. Rakipler panikliyor, diriliş adım adım gerçekleşiyordu. Deplasmanlar ev sahipliğine dönüşüveriyordu. Camia ayağa kalkıyor, koşar adım yol alıyordu. Algı değişiyor, hesaplamalar farklılaşıyordu. Korku dağları yıkılıyor, umutsuzluk iklimi dağılıp gidiyordu. Her şey yoluna girmiş, nefesimiz enselerine düşmüşken olmadık tümsekler önümüze çıkıyordu. Engelleri aşıyor, mesafeyi kapatmaya çalışıyorduk. Saha içerisinde verdiğimiz savaşı masa başına da taşıyorduk. Bitkisel hayattan çıkmış, çarpışacak üne kavuşmuştuk. Ölmediğimizi kanıtlamış, varlığımızı dosta düşmana ispatlamıştık. Kazanmaya olan şevkimizi kırmak isteseler de yengiden vazgeçmiyorduk. Allem etseler de kullem etseler de son haftaya kadar perdenin kapanmasına müsaade etmiyorduk. Sahnedeki rolümüzden vazgeçmiyorduk. Sesi gür çıkartıyor, gelecek senenin enerjisini depoluyorduk. Şike ve teşviklerin görüşüldüğü ortamlara meydan okuyorduk. Gelecek nesillere aktarabilecek bir hikayemiz olduğunu iddia ediyorduk. Bir çırpıda yer yer 4 mevsimin değiştiği koca sezonu sizlere bir sayfada öykülendiriyordum.  Yiğidin düştüğü yerden kalkacak azime ve basirete sahip olduğunu çocukluğumdan beri biliyordum. Halisane bir ülküyle geri dönüşümüzün çok yakında olduğunu müjdelemek istiyorum. Fevkaladenin fevkinde muvaffak vecdediyorum. Sapancaspor ligin son 10 haftasında ayrılığın ne kadar zor olsa da geri dönüşün bir o kadar çabuk olacağını bizlere net olarak gösterdi. Sessiz sedasız kaderine terkediliş yerini, biz yine gümbür gümbür geri geleceğiz düsturuna dönüştü. Sakaryaspor kamuoyu Sapancaspor’un profesyonel liglere geri dönmesini dünden daha  çok özlüyor. Elimizdeki çınarın kıymetini bilmeyi becerebildiğimizde karanlık günler sonsuza dek ardımızda kalacak. Sağlıcakla kalın. YAZI:ERHAN TANTA    

Bal'a Elveda

Vedalar hüzünlüdür. İçimiz buruk mu buruk. Oysaki mazimize geri dönüşü nasıl da içten içe arzuluyorduk. Bu ligde ismimizin var olmasını bile hak etmediğimizi düşünüyorduk. Tutunmak yerine sıçramanın gerektiğini söyleyip duruyorduk. Gel gelelim zaman su gibi akıp gitti. Arkamıza dönüp baktığımızda konuşulacak çok şey,  yazılacak çok metin, söylenecek çok söz, anlatılabilecek çok hikaye var. Zamanı mı? Bence değil! Lig başlamadan önce bilinçlendirici yazılar yazmayı kendime vazife edindim. Olası gidişatın önlemlerinin alınabilmesi için defalarca çağrıda bulundum. Bugünleri görerek kalemimle neyin nasıl yapılması gerektiğini itinalı bir şekilde izah ediyordum. Kıymeti ele avuca geldiğinde çar çabuk kıymetsizleştirebileceğimizi hesap ederek yön tayinleri gerçekleştiriyordum. Popülist yaklaşımlardan uzak duruyordum. Reklam kokan hal ve hareketlerden oldum olası hiç ama hiç haz etmemiştim. Saman alevi gibi yanıp sönen boş ve suni gündemlerden hiçbir şey elde edemeyeceğimizi defalarca dile getirmekten geri kalmıyordum. Varlığa sahip çıkılmasının bu ilçede yaşayan her bireyin üzerinde bir görev olduğunu belirtip, duruyordum. Her şeye rağmen sezonu belirsizlikler içinde açıyorduk. 

Koca çınarı kimsesizliğe terk ediyorduk. Dümeni yönetsel manada ehliyet ve liyakattan uzak, tecrübesiz kardeşlerimize teslim ediyorduk.  Yükün taşınabilecek cinsten olmadığını görmezden geliyorduk.  Fedakarlıklarla ancak bir yere kadar gidilebileceğini hesap edemiyorduk. Vurdumduymazlık ve nemelazımcılık tüm çevremizi sarıp sarmalıyordu. Olup biten kimsenin umurunda değildi. Sessiz çığlıklar kulaklarda hafif bir çınlamaya yol açacak takatte bile değildi. Ev sahibi olduğumuz haftalarda dahi tribünlerimizde yeller esiyordu. Küskünlük ve terk edişler güncel mevzularımız arasında oluveriyordu. Yönetim değişikliğinin şart, sürece el atılmasının elzem olduğunu her cümlede vurgulayıp duruyordum. Kabus bir türlü bitmek bilmiyordu. Haftalar ilerledikçe uçurum daha da yakınlaşıyordu. Tarihin ilelebet silinmesine yönelik uygulamalar hız alıyordu. Yaprak dökümü bir roman olmaktan çıkıyor, gerçeğin ta kendisine dönüşüyordu. Tıpkı Nuh’un gemisi gibi bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar inanan kalmıştı. Okyanusa açılmak yerine sağ salim karaya oturmak derinden bir nefes almaya yetecek ve artacaktı. 

Değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu hatırlayıveriyorduk. Müzmin ve kronik ağrı yerini sancılara bırakıyordu. Bir el değiyordu! Toparlanma başlıyor, uçurumun kenarından sıyrılıyorduk. Ayağa kalkmaya çalışsak da gücümüzü toparlayamıyorduk. İnananların sayısı artıyor, birliktelikten kuvvet doğuyordu. Küskünler barışıyor, tribünler şenleniyordu. İşler yoluna girmeye başlıyor, tali yoldan anayola bağlanıyorduk. Geçiş üstünlüğü alabilmek için gaza bastıkça basıyorduk. Rakipler panikliyor, diriliş adım adım gerçekleşiyordu. Deplasmanlar ev sahipliğine dönüşüveriyordu. Camia ayağa kalkıyor, koşar adım yol alıyordu. Algı değişiyor, hesaplamalar farklılaşıyordu. Korku dağları yıkılıyor, umutsuzluk iklimi dağılıp gidiyordu. Her şey yoluna girmiş, nefesimiz enselerine düşmüşken olmadık tümsekler önümüze çıkıyordu. Engelleri aşıyor, mesafeyi kapatmaya çalışıyorduk. Saha içerisinde verdiğimiz savaşı masa başına da taşıyorduk. Bitkisel hayattan çıkmış, çarpışacak üne kavuşmuştuk. Ölmediğimizi kanıtlamış, varlığımızı dosta düşmana ispatlamıştık. Kazanmaya olan şevkimizi kırmak isteseler de yengiden vazgeçmiyorduk. Allem etseler de kullem etseler de son haftaya kadar perdenin kapanmasına müsaade etmiyorduk. Sahnedeki rolümüzden vazgeçmiyorduk. Sesi gür çıkartıyor, gelecek senenin enerjisini depoluyorduk. Şike ve teşviklerin görüşüldüğü ortamlara meydan okuyorduk. Gelecek nesillere aktarabilecek bir hikayemiz olduğunu iddia ediyorduk. Bir çırpıda yer yer 4 mevsimin değiştiği koca sezonu sizlere bir sayfada öykülendiriyordum. 

Yiğidin düştüğü yerden kalkacak azime ve basirete sahip olduğunu çocukluğumdan beri biliyordum. Halisane bir ülküyle geri dönüşümüzün çok yakında olduğunu müjdelemek istiyorum. Fevkaladenin fevkinde muvaffak vecdediyorum. Sapancaspor ligin son 10 haftasında ayrılığın ne kadar zor olsa da geri dönüşün bir o kadar çabuk olacağını bizlere net olarak gösterdi. Sessiz sedasız kaderine terkediliş yerini, biz yine gümbür gümbür geri geleceğiz düsturuna dönüştü. Sakaryaspor kamuoyu Sapancaspor’un profesyonel liglere geri dönmesini dünden daha  çok özlüyor. Elimizdeki çınarın kıymetini bilmeyi becerebildiğimizde karanlık günler sonsuza dek ardımızda kalacak. Sağlıcakla kalın.
YAZI:ERHAN TANTA

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bolgesellig.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.